Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Mart 2014 Perşembe

YETENEKLER



Dünyanın en zeki insanı tespit edildiği kadarıyla william james sidis IQ seviyesi 250 veya 300 civarında.Böyle zeki bir insandan insanlık çok şey bekliyor.Ancak hayatı boyunca pek bir iş yapamamış bir kaç kitap yazmış ve bulunduğu çevrede ilgi odağı olmuş.demek ki zeka tek başına bir şey ifade etmiyor.zeki olmaya bir yetenek dersek ,yeteneğin ortaya çıkacağı ortam bulunmuyorsa o yetenek değersiz oluyor.hani bir kıssa vardır bir gün padişahın birine derler ki ;
''Bir adam var iğne içinden iğne geçiriyor, uzaklık ne olursa olsun fark etmiyor.''
Padişah çağırın şu adamı demiş ve adamı test etmiş uzaktaki bir yere bir iğne koymuş ve adamın eline üzerinde ip olan bir iğne vermiş.Adam şöyle bir iğneye bakmış ve atışını yapmış.İğne diğer iğnenin deliğinden geçmiş.olayı seyreden herkes şaşkın şekilde bakarken padişah yanındaki vezire dönmüş ;
''Bu adama 100 altın verin verin ve 100 defada vurun demiş.''
adam tabi hemen padişaha sormuş;
''Efendim 100 altını anladım da 100 sopa niye ?
Padişah şöyle demiş;
''Bu 100 altını kimsede olmayan bir yeteneğin olduğu için veriyorum ve 100 sopayıda böyle boş işlerle milleti meşgul ettiğin için atıyorum.''
Kıssa bizim hayatımızı anlatıyor biraz her insanın bir yeteneği var kimi yetenekler insanlar arasında değerli iken bazı yetenekler insanlar arasında değersiz.Değerli olanlar ödüllendirilirken değersiz olanlar kaybolup gidiyor.Peki değersiz dediğimiz yetenekler neye göre değersiz derseniz.Topluma göre derim.Aslen çok kıymetli yetenekler toplum tarafından kabul görmediğinden yok olup gidiyor.Bunlara örnek vermek gerekirse yukarıdaki william örneği sanırım konuyu açıklar.Dünyanın en zeki insanısınız ve onu gösterebileceğiniz bir alan yok.çünkü toplum sizi yönlendiriyor.belkide bu adam bir bilim adamı olsa fizik veya kimya ile ilgilense kim bilir ne icatlar çıkardı.Ancak içinde bulunduğu toplum onu yönlendirerek bir kaç kitap yazdırarak böyle değerli bir yeteneği yok etti.Konuyu bize döndürecek olursak inanıyorum ki içinde yaşadığımız toplumda çok kıymetli insanlar var .belkide onlara bir şans tanınsa dünyada tarihe isimleri yazılır.Belkide bu yazıyı okuyanlardan biri olarak o yetenek sizde de vardır.

22 Mart 2014 Cumartesi

İKİ MAYMUN


Sıkıntılar ve belalardan kurtulmak mümkün mü?Bir çıkış yolu olsaydı bu ne olurdu.bu sorulara cevap vermeden önce bir deneyden bahsedeceğim.Amerika da bilim adamları hastalıklar ve stres üzerine bir araştırma yapmışlar.İki maymunu ayrı ayrı  sandelyelere  oturtup düşük voltajlarda vücuda zararı olmayacak şekilde düşük voltajlı elektrik vermişler.Fakat maymunlardan birinin önüne bir düğme koymuşlar.Maymun elektrik gelirken bu düğmeye basarsa elektriğin kesileceği öğretilmiş.İki maymuna da düzenli olarak her gün  3 ay boyunca elektrik vermişler ve 3 ay sonra 2 maymunu da incelemişler.Elektrik düğmesi olmayan maymun gayet sağlıklı iken ,önünde düğme bulunan maymun ülser hastası olmuş.Çünkü sürekli elekriği keseceğim düşüncesi ve o stres maymunu ülser hastası yapmış.Bu deney aslında birazda bizi ilgilendiriyor.Her gelen sıkıntıyı nasıl bertaraf ederim,önlerim düşüncesi ve yaşanan bu stres, insanda hastalık yapıyor. İstiyoruz ki her sıkıntıyı kontrol edelim bir an önce engelleyelim ,o sıkıntıdan kurtulalım.Ancak sıkıntıların sonu yok.Biri bitse diğeri başlıyor.Madem iş böyle o zaman gelen sıkıntıları engellemek için çaba sarf etmek gerekli, ancak biri bitince diğerinin başlayacağını bilmeliyiz yani stres yapmamak lazım.İç huzuru denen şey gerekli insana. Sürekli her şeyi kontrol etme arzusu insanı hasta eder.Bizi yaratan sıkıntı ve bela vereceğini vaat etmiş.Biri bitse diğeri başlayacak o kesin, aksi halde bu dünyaya imtihan dünyası denmezdi.Belayı veren rabbimiz dermanı da verecektir.Kontrolü kendimizde sanır ve her şeyi sebeblerden bilirsek.Hastalıklardan kaçınmak mümkün olmayacaktır ve o sıkıntıyı aşsak dahi sağlığımız elden gitmiş olacak.Sağlık gittikten sonra tüm dünya bizim olsa ne anlamı olur ki.Demek istediğim sebeblere sarılıp çalışmalıyız ancak allaha tevekkül edipte iç huzurunu da bulmamız gerekiyor.Derdi verenin dermanıda vereceğini unutmamamız gerekiyor.

21 Mart 2014 Cuma

DOĞRULAR

İnsan doğası gereği sürekli bir değişimin içinde.Doğunca bebek,biraz büyüyünce çocuk,biraz daha büyüyünce genç ve ileriki yaşlarda yaşlı diye anılır.Her yaş grubunda düşünceleri ve fikirleri değişir ,bebekken anne ve mama ister ,çocuk olunca oyun ve arkadaş,genç olunca karşı cins ve özgürlük,yaşlı olunca da sakin bir hayat ve huzur istemektedir.İşte bu örneklerde görüldüğü gibi fikirler ve doğrular sürekli değişmekte.Kısaca bugün doğru dediğimiz şeylere yarın yanlış diyebiliriz.bugün savunduğumuz şeyleri yarın yargılayabiliriz.Peki o zaman doğru denen şey nedir diye tanımlama yaparsak.Bilimsel olarak doğru denen şey insana menfaat veren şeydir.yani adam öldürmeye yanlış diyorsak bunun iki tarafa da zararı olduğu için diyoruz demektir.İşte  bu noktada doğru tanımı ,bilimsel olarak böyle olmasına rağmen aslında böyle değildir.çünkü yaş gruplarına göre doğru farklılık gösterir.burada asıl doğrudan bahsetmiyorum,anlaşılan doğrudan bahsediyorum.Adam öldürmek yanlış dersen hangi kişi ve hangi yaş grubuna göre yanlış bunu bilmek lazım.Yani söylenen bu sözün doğruluğunu hangi yaştaki grup anlayacaktır.Bebek ve çocuğun bunu anlaması tabi ki mümkün değil ve bu tanıma göre zekası gelişmemiş kişininde bunu anlamasını bekleyemeyiz.Bedeni gelişmiş ancak zekası gelişmemiş o kadar çok insan var ki ,söylediğiniz sözün muhatabının hangi grup olduğunu ve kimlere hitap ettiğimizi bilmemiz gerekiyor.Aksi halde sadece boşuna çene yormuş oluyoruz.Asli doğru ile anlaşılan doğru hayatın gidişatını belirler.sizin söylediğiniz sözün pek bir önemi yoktur aslında ,önemli olan muhatabınızın ne anladığıdır.Hani bir söz var bu konuya tam uygun olarak ,yeri gelmişken yazayım.''Sen ne kadar bilirsen bil senin  bilgin karşıdakinin anladığı kadardır.''sanırım anlatmak istediğimi anladınız veya ben anladığınızı düşünüyorum.

16 Mart 2014 Pazar

MUTLULUK

Yaşadığımız dünyada etrafımızda pek çok mutsuz birey var.şöyle bir bakınca insanlara yüzlerinden bile belli oluyor mutsuzluklar.peki bu mutluluk denen şey nedir acaba, insan kendine soruyor?eğer bilimsel olarak incelersek bilim mutluluğa hormanal der ve mutluluk hormanlarını melatonin ,serotonin ve endorfin diye adlandırır.yani bilime göre  etrafımızdaki mutsuz kişiler hormon bozukluğu olan kişiler.Zira bu hormonun gereği gibi çalışmamasından dolayı mutlu olamıyorlar der bize bilim.Ama psikolojik açıdan ise mutluluk demek , mutlu olan bireyin diğer bireylerle iyi iletişim içinde olmasından doğan sonuç olarak görünür.Yani mutsuz olan bireyler diğer bireylerle olan iletişim bozukluğundan dolayı mutsuzdurlar.İşin tasavvufi boyutunda ise kişiye mutluluğu veren  allah ise, kişinin allah ile arasında bir sorun var demektir ve bu sorun düzelmeyinceye kadar mutlu olmak pek tabiki mümkün değildir.Her tanımın kendince doğru tarafı var, o zaman bütün bu tariflerden çıkan sonuç şu olur.mutlu olmak isteyen kişi allah ile ve diğer bireylerle iyi bir iletişim içinde olmalı aynın zamanda beyninin mutluluk hormonu denen hormonları salgılayabilmesi için ise pozitif bir düşünce yapısına sahip olması gerekmektedir.Tüm bunlar içinse büyük bir çaba harcamalı ve mutluluk denen şeyin  çok  emek tüketen bir şey olduğunuda bilmeli.Belkide mutsuzluk etrafımızdaki insanların mutluluk için hiç bir  çaba sarf etmemesinin yani tembelliklerinin sonucu.

3 Mart 2014 Pazartesi

HIRSIZLIK



                                                  


Emek hırsızlığı diye bir kavram duymuşsunuzdur.Birisi bir iş için emek harcar bir seviyeye getirir  bu yapılan işin kopyalanmasına izin vermez.Sonra başka biri gelir ve yapılan işi hiç bir emek sarf etmeden kopyalar.Buna genelde internet de rastlarsınız.Bir arkadaş bir konu hakkında bir araştırma yapar ve bir makale yazar.sonra başka biri gelir o makaleyi alır ve kendi yapmış gibi yazar.Şöyle bir etrafıma bakıyorum da bu hırsızlık olayı bayağı bir gelişmiş toplumda misal olarak kot markalarına bakın ucuz diye satılan kot markaları pahalı markaların logosunu  taşıyor.Madem satacaksın kardeşim bu kotu ucuza ,bu markayı koymanın nedeni nedir,bu bir emek hırsızlığı değil mi ? İlaç sektöründe adam sahte ilaç çıkarıp üzerine marka olan firmanın ismini yazıyor,al işte bir tane daha örnek sana.Teknolojide adamlar çin telefonunun üzerine marka firmaların ismini koyuyor.gıda sektöründe yapılan sahte ürünlerde marka firmaların isimlerini taşıyor.Etrafımızda ne kadarda çok hırsız varmış da haberimiz yokmuş.Bunlar buz dağının görünen yüzü,dikkat edin her sektörde muhakkak bir hırsız var.ne kadar çok tedbir alınsa da hırsızlığın kötü bir şey olduğunu unutmuşuz galiba.Alınan tüm tedbirler insanlar ıslah olmadıktan sonra neye yarar .Her çalanı hapse atmak yerine insanların sorunları ile ilgilenmek  nasihat etmek düşünmeye sevk etmek gerekli.Herkes kendi çıkarını ve rahatını düşünürse kimse rahat edemez bu toplumda.Bazen toplumu bir arabanın içindeki bireylere benzetiyorum kışın arabada birisi ben çok sıcakladım camı açın dese ve kimse ilgilenmese o kişiyle ve o kişide camı kırsa sonuç ne olur? Herkes soğuktan donar. Peki suçlu kimdir pencereyi kıran mı yoksa ona camı açmayanlar mı?Eğer toplumdaki bireylerin sorunları ile ilgilenmezsek sonuç araba örneği gibi toplum çökmeye mahkum olur.Kendi rahatımız için diğer bireyleri görmezden gelirsek bir günde biz görmezden geliniriz.İnsan sosyal bir varlık sevgiye ve ilgiye her zaman ihtiyarcı var.Sevgi ve ilgi görmek istiyorsak rahat bir hayat istiyorsak toplumdaki bireylerle ilgilenmemiz gerekiyor.

2 Mart 2014 Pazar

RÜYALAR








Doğru olarak algıladığımız şeylerin bir çoğunu önce beş duyumuzla idrak edip akabinde karar veririz.misal olarak ateşin yakıcı olduğunu sıcaklığından anlayarak ateşin yakıcı olduğu hükmüne varırız.Geçmiş tecrübelerimiz bize ateşe dokunan kişinin yanacağını söyler.Peki ya gerçek dediğimiz şey böyle değilse bugüne kadar öğrendiklerimiz yanlışsa doğru bildiğimiz her şeyin doğru olmadığını öğrenseydik bunu anladığımız andan itibaren nasıl bir hayatımız olurdu??şimdi ben size desem ki ,ateş yakıcı değil ,sizin soracağınız şey madem yakıcı değil bunu ispatla olur.peki ispatlayayım o zaman?
her şeyin atomlardan oluştuğunu söyleyen bilimse eğer, atomun içinde ne var buna baksın, cevap çok basit ....hiç!!!!! yani içinde bir şey yok ,şu koskoca evren sadece bir hiçten ibaret.peki o zaman biz neyiz bu görünenler ne derseniz ,rüyadan ibaret bir dünya, gerçekte olmayan bir evren.Sadece biz onun gerçek olduğuna inanıyoruz.Ateş mi yakıyor yoksa yakan allah mı???? ateşe elimizi uzattığımızda yakıyorsa, allah ateşe elimizi yakma görevi verdiğinden yakıyor ,bizde allahın kurallarını ihlal ettiğimizden yanıyoruz ....

Bu anlattıklarımı aslında bir çoğumuz biliyor peki ne demeye çalışıyorum.?? Gün içinde biz her şeyin bir rüya olduğunu kaç defa hatırlıyoruz.kendimizi öyle bir kaptırmışız ki şu rüyaya bir gün uyanacağımız hiç aklımıza gelmiyor.rüyada padişah olan kişinin uyandığında gördüğü fakirliği onun aklını başından almaz mı?? ölümü son olarak görüyoruz ama  başlangıcı ölüm  olamayan bir şeyin sonu nasıl ölüm olabilir ki?

bazen büyük pencereden bakıp da bir gün uyanacağımızı unutuyoruz.şu dert dediğimiz şeylerin hiç biri dert değil ,asıl dert denen şey öldükten sonra başlayacak bunu kaçırıyoruz galiba.