Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Şubat 2014 Çarşamba

NEDEN GÜLERİZ



Aslında cevap çok basit beyin şok etkisine uğrar ve iki tepki verir,korku ve akabinde kaçma veya gülme.Şimdi size desem ki yolda yürüyen biri muz kabuğuna basıp düşmüş bu komik değildir,çünkü tahmin edilebilir ve sonu ön görüle bilir.Ancak muz kabuğuna basan kişi ben hayatımda hiç düşmedim ve düşmem ,yolda yürürken çok dikkat ederim deseydi ve bu sözü gayet ciddi bir şekilde söyleseydi,bu sözü söyleyen kişi düştüğünde gülme tepkisi verirdik.Çünkü bu bir ikilemdi,düşmeyeceğini söyleyen birinin düşmesi!!!  İşte beynimiz böyle bir ikilem yaşıyorsa, şok etkisinde kalmış ve sonuç olarak gülme tepkisini vermiştir.Kısaca birini güldürmek için onun tahmin edemeyeceği ön göremeyeceği bir tepki verirseniz,karşıdaki kişi güler.Fıkralarda bu tarz şeyler olur dikkat ederseniz.olayın giriş bölümü normal, gelişme bölümü ön görülebilir ,fakat sonuç bölümü tahmin edilemezdir.Zaten bizde fıkra veya komik dediğimiz şeylere bu yüzden güleriz.Bir zamanlar artist amca diye biri vardı.Videoyu izlediyseniz şimdi biraz daha detaylı inceleyelim konuyu,artış olayını artist diye anlayan biri var ve ona göre bir tepki veriyor,biz videodan artış diyen spikeri duyduğumuzdan artist diye anlayan amcanın verdiği tepkiye gülüyoruz.Peki spiker artist var mı diye sorsa ve amca aynı cevapları verse yine bu kadar güler miydik? veya spiker pazarda durumlar nasıl gibi bir soru sorsa ve amcada normal bir cevap verse durum nasıl olurdu?İnanın şaşılacak bir şey olmadığından hiç gülmezdik.birde gülmenin psikoloji üzerindeki etkileri var ki onuda başka bir zaman anlatırım inşallah.

18 Şubat 2014 Salı

DERTLER VE ÇÖZÜM YOLLARI



                                        


hepimizin yaptığımız işler veya bulunduğumuz çevre ile ilgili dertleri var kimimiz geçim ,kimimiz okul,eş dost,para ,sağlık sorunları ve sıkıntıları var.peki gerçekten bunlar sorun mu?daha büyük bir sıkıntı yaşasak acaba bu sorun dediğimiz şeyler birer nimet olur muydu?ayakkabısı ayağına vuruyor diye sıkıntı yaşayan biri ayakkabısı olmayana göre nimet içindedir pek tabi ki, zira bir gün o ayakkabı vurması geçer diye düşünür.hiç ayağı olmayana göre de ayakkabının olmaması bir sorun değildir,yeter ki ayaklarım olsun diye düşünür ayağı olmayan kişi.İşte bu bolluk ve refah içinde yaşayan bizler halimize şükür etmekte pek aciz durumlar içindeyiz.verilen tüm bu nimet ve bolluk içinde daha iyiyi talep ederken ,elimizdekine şükür etmekten aciz olduğumuzdan daha fazlasını isteyip daha fazlası için telaş ediyoruz.şimdi denilseydi ki yarın öleceksin sadece 1 gün ömrün kaldı bugün dert ettiğimiz her  şey dert olmaktan çıkardı.hayata bağlı ve çalışmaya bu kadar istekli iken arzu ve isteklerimizin peşinden kovalamak ,sonu olmayan bir yarışa benziyor.ne kadar koşarsan koş bu yarışın sonu yok birileri seni mutlaka geçecek.peki ne yapmalı diye sorarsanız meşhur ata sözümüzü hatırlatırım ''eşşek ölür semeri kalır, insan ölür eseri kalır''.arkamızdan ne eser bıraktığımız önemli değilse ne kadar çalıştığımızın da pek bir önemi yok.

konuyla ilgili olarak bir video paylaşmak isterim.

http://www.youtube.com/watch?v=To-l3Iv457Av






15 Şubat 2014 Cumartesi

YALNIZLIK

                                 


etrafımızda bir sürü insan var ancak bizi anlama noktasında kimse yok diye düşünenlerden misiniz?çok insan tanıyorum ama bir kaçı hariç geriye kalanları bir işe yaramaz mı  diyorsunuz? Siz  yalnızlık çekiyorsunuz demektir ve bu bir sorun !!!İnsan sosyal bir varlık yaşamak için insanların insanlar ile etkileşime ihtiyacı var.Doğuştan itibaren anneye muhtaç olan bebek büyüyünce ekmek için fırına ,sebze için manava ,iş için patrona ihtiyaç duyuyor.Buda ilk söylediğimiz sözü kanıtlar ki insanlar sosyal varlıklar olduğundan tek başına yaşamaları ruhsal sağlıkları için iyi değildir demektir.Şimdi şöyle bir açıklama yapalım bu anlatım üzerine ,eğer insanlar sizi anlamıyorsa asıl sorun, onların sizi anlamaması değil, sizin kendinizi ifade edememeniz.Eğer derdimizle ilgili kelimeleri ve o kelimeleri nasıl bulacağımızı bilsek ,kendimizi  daha net anlatırdık.bazen bir şarkı dinlerken bizi etkileyen de işte bu nokta oluyor.söylenen söz sizi anlatıyor diye düşünürsünüz ve sizin gibi bir çok insan aynı şeyi düşünür.İletişim kuramadığımızdan ve nasıl kuracağımızı bilmediğimizden yalnız kalıyoruz aslında.Peki bu nasıl öğrenilir diye düşünürsek cevap hem basit hem zor.Benim aklıma gelen bir iki tane fikri söyleye bilirim.Öncelikle asıl sorun olan konuşma korkumuzdan kurtulmamız gerekli,yani en kötüyü düşünüp ne olacaksa olsun sonuçta ucunda ölüm yok demek lazım.Tabi böyle deyip de balıklama atlamamak gerekli birazcık analiz etmek, konuşulan kelimeleri önceden düşünmek, avantaj sağlayacaktır.Hayalinizde konuşmak istediğiniz kişiyi canlandırın ve onunla konuşun vereceği cevaplara göre sizde konuşmanızı düzenleyin,bu yaptığımız en azından heyecanımızı alır.İkinci  yol olarak satış ve pazarlama ile ilgili kitaplar okumanızı tavsiye ederim.Çünkü satış pazarlama taktikleri insan psikolojisi üzerine yazılmış kitaplar olur genelde.Bu kitaplardaki bilgiler işimize yaraya bilir. Üçüncü yol ise azim etmek .Sizi gören herkes ile en azından bir kaç kelime etmek gerekli.Hiç bir şey yapamasak bile bir selam vermek yeterli olur.Bizim toplumumuzda iletişim bir sorun, toplumda insanların birbirine güven sorunu oldukça yalnızlık hep olacaktır.Ancak ben yalnızlığı sevenlerdenim diyenlerden iseniz nasıl cevherler kaçırdığınızı bilmiyorsunuz derim sadece.Sütten ağzı yanan birinin yemeğe küsmesine benzer bu.Sosyal bir varlık olan bizler asosyal olursak ruhsal dengemiz bozulur ve işin kötü yanı biz kendimizi hasta olarak görmeyiz de hastalığı dışarı da ararız.Yalnızlık ile bilinen hastalıkları sıralamak gerekirse Depresyon,İntihar,Kalp hastalıkları,Artmış stres,Öğrenme ve hafızada bozulmalar,Anti sosyal Davranışlar,Karar vermede güçlükler,Alkolizm ve madde kullanımı,Alzheimer hastalığında ilerleme,Beyin fonksiyonlarında zayıflama vb...  var.Yalnızlık için kendimize mazeret ve sebebler bulacağımıza,iletişime geçmek için çözüm yolları bulmak inanın daha kolay.

13 Şubat 2014 Perşembe

ARKADAŞLAR VE ARKADAŞLIKLARIN DEĞİŞİMİ

Hepimizin zaman içinde ve farklı yerlerde bir çok arkadaşı oldu.Çocukluk yıllarında, ilk okuldaki arkadaşlarımız yıllar sonra karşımıza çıktıklarında, neler yaptıklarını,evlenip evlenmediklerini,ne iş yaptıklarını merak ederiz.Arada tekrar görüşüp arkadaşlığımızı ve dostluğumuzu devam ettirmek isteriz.ancak süreç uzayıp daha yakından tanıma fırsatı bulduğumuzda tanıdığımız kişinin artık aynı kişi olmadığını görürüz .Tabi kişilere göre verilen tepkiler değişse de nereden tanıdım, tanımaz olaydım da diye biliyoruz.peki neler oluyor bu geçen süre içerisinde? Yani nasıl oluyor da sevdiğiniz hatta can ciğer olduğunuz arkadaşınız kısa bir sürede tanınmaz biri haline geliyor.Pek çoğumuz yaşamışızdır bu deneyimi.sevdiğimiz biri ile uzun bir süre görüşmeyince onun değiştiğini fark edip soğumuşuz oluruz ondan.daha sonrasında ise bir daha yüzünü görmek istemeyiz.Keşke her şey eskisi gibi kalsa ,o adam bu hale gelmeseydi dediğimiz oluyor.Değişim ile ilgili en temel kural değişimin sürekli devam edeceğidir.Yani biz şuan bir fikir bir düşünce bir amaç peşinde koşuyoruz.Bu amaç kişilere göre para ,evlilik ,zenginlik ve diğer şeyler olabilir.bu amaca ulaşırken kişiliklerimiz sürekli değişmekte.çocukken doktor olmak isteyen kişi,yaşı ilerleyince doktor olmaktan vazgeçebiliyor.Hayatın şartları ,ailevi sıkıntılar,kişisel sorunlar ve arkadaşlık yaptığımız kişiler bizlerinde kişiliğini etkileyip yeni bir birey olmamızı sağlıyor.ailesi iyi, maddi sıkıntısı olmayan,kültürlü ve iyi arkadaşlar edinmiş kişiler,daha zarif ,ince düşünen ,topluma yararlı bireyler olurken.Ailesi fakir ,arkadaşları kötü,yetersiz eğitim almış,sevgi eksikliği yaşamış kişilerde bunun tersi olarak saldırgan,gününü yaşayan,topluma zararlı bireyler oluyorlar.İşin garip tarafı bu kişilerin toplumda yaygın olması ile iyi olan bireyleri de bozması.yani siz iyi biri olabilir iyi eğitim veya iyi bir çevrede yetişmiş olabilirsiniz.ancak toplumdaki bozuk bireyler ile olan münasebetiniz ile iyi olan bu ahlakınız bozulup kötüye dönmeye başlar.hani bir söz var ''kişi arkadaşının dini üzeredir''.İşte bu söz bunu anlatıyor.Ya seçtiğimiz arkadaş çevresine dikkat ederiz veya onları değiştiririz veya onlar bize etki ederek bizi değiştirir.işte zaman içinde tanıdığımız sevdiğimiz arkadaşlarımız bu şekilde değişiyor olmalarının nedeni bu.Uzun bir zaman ayrılıkta başka fikirlerin ve kişilerin etkisinde kalarak ,tanıdığımız insan olmaktan çıkıyorlar.Peki bir şey yapa bilir miyiz bu konuda derseniz, pek tabi ki yapıla bilir.Öncelikle kendinizi değiştirmek ile başlayıp,sonrasında tanıdığımız kişinin ortamını,fikrini ve arkadaşlarını değiştirmemiz gerekli.Ayrıca yeniden onun güvenini kazanmak, ona zarar vermeyeceğimizi göstermemiz gerekiyor.Tüm bunlarda bir anda olmayacaktır,güven zaman içinde kazanılan bir şey olduğundan sabırlı ve azimli devam etmek ile başarıya ulaşılacaktır.

10 Şubat 2014 Pazartesi

TEKNOLOJİ VE GİDİŞATI

Hayatımıza her gün yeni bir teknolojik alet girmekte. Yeni bir telefon, yeni bir bilgisayar alıyoruz veya akıllı televizyonumuz var. Tabi bu aletlerimiz sürekli güncellenip başka bir versiyona geçiyorlar. Bundan 100 yıl önce hemen hemen bunların hiçbiri yoktu. Değişimi takip ederseniz teknolojinin insanı taklit ettiğini görebilirsiniz. kameralar gözümüzü, işitme cihazları kulağımızı, mikrofonlar ağzımızı,dokunmatik ekranlar derimizi taklit ediyorlar. Bu zamana kadar yapılan ancak yaygın olmayan burunu da taklit eden cihazlar da var.Yanlış hatırlamıyorsam onuda koku veren televizyon olarak yaptılar. Ekranda görülen yiyeceklerin kokusunu ortam içine veren bir televizyon yapılmıştı.Teknoloji ile ilgili şunu bilmemiz gerekiyor teknolojinin gidişatı hep kapsayarak gidecek eskiden sadece kamera takibe yarardı,  cep telefonu sadece konuştururdu. Şimdi ise hem konuşup hemde görüyoruz,aynı zamanda bize şarkı söyleyip, bizi dinliyor. Yakın zamanda inanıyorum ki bu özellikler dahada gelişecek. Şuan giyilebilir teknolojik ürünler piyasaya çıkmakta.ilerde bu ürünler ile teknoloji giysilerimize girecek hatta dahada ileri gidilip bizlere takılan cihazlar yapılacak. Aslında yapılmak istenen bizleri birer robot haline getirmek ve kontrol etmek. Bugün tüm bu teknolojik cihazlar ile attığımız adım dahi biliniyor. Her konuşmamız isteyen kişiler tarafından dinleniyor. Tabi ki bu birilerinin hoşuna gidiyor ki ,bizi bunlar ile yönetmek istiyorlar. Tüm bunlar çocuğa şeker verip elindeki inciyi almaya benziyor. Tarihe bakarsak tekerrür ettiğini görürsünüz. Çok eskiden zenginlik,  para ,kadın ile insanlar kandırılmaya çalışılırdı. Şimdi bunların yerini teknoloji aldı. Sanal bir hayat ile gerçek hayatımızı elimizden almaya çalışıyorlar.

5 Şubat 2014 Çarşamba

YASAKLAR

Hepimiz bir çok yasak öğrenerek büyüdük.Sobaya elini dokundurma,terli dışarı çıkma,pis olanı yeme ve benzerleri. Peki yasak olan bir şeyin telaffuz edilmesi yasaklanan şeyi bildirmek ve öğretmek olmuyor mu?Yani terli dışarı çıkma diyen bir anne aslında oğluna terli olarak dışarı çıkan insanların olduğunu da öğretmiş oluyor.Sonrasında pek tabi ki merak duygumuz ile o yasağın neden konulduğunu anlamaya çalışıyoruz.Demek ki  terli olarak soğuk havaya çıkarsam acaba ne olur düşüncesi bizi o yasağı delmeye yönlendiriyor.Söylemek istediğim  bir şeyi yasaklamak için o şeyin bildirilmemesi ve kişilerin başka sözler ile yasak olan şeyden haber vermeyerek engellenmesi gerektiği.Terli olarak oğlunun dışarı çıkmasını engellemek isteyen bir annenin bu gün dışarı çıkamazsın evde şu işi yapman gerekiyor demesi yapmak istediği engellemeyi sağlayacaktır.Her ne kadar bu küçük örnekte çocuk bunu başka yerden illaki öğrenecek desek de  insan olarak yasak algısının nasıl yayıldığını öğrenmiş oluruz.Yasağın telaffuzu  yasağı ortaya çıkaracaktır işte asıl imtihan bence bu. Allah insanlara  yasakları öğreterek asıl imtihanı yapıyor.Çünkü bilmediğimiz konuda isyan etmemiz de mümkün olmayacaktır ve böylelikle iyi ve kötü ayrılmış olacak ve herkes değerine göre hak kazanacaktır.Eğer kötülük hiç öğretilmemiş olsaydı iyi ve kötü arasında fark kalmazdı.çünkü kötü olanda kötülüğü bilmediği için iyi olan ile aynı muameleyi görürdü.Asıl imtihanımız olan yasakların bildirilmesi ve bizlerin bu arzu ve isteklere, merak duygusuna karşı koymamız bizlerin derecesini belirliyor.

4 Şubat 2014 Salı

SORUNLAR


Her insanın farklı bir sorunu var.Zenginin zenginliği ile ilgili sorunları varken fakirin fakirlik ile ilgili sorunları var.Peki zenginin fakire ve fakirin zengine yardımı olsaydı acaba sorunlar çözülür müydü.Yani fakirin sorunu para iken zengin olan kişi fakir olan kişiye para verip yardımcı olsaydı fakirin sorunu biter miydi sizce?Ben cevap vereyim bu soruya :''Hayır''.Yaşadığımız dünya imtihan dünyası olaması sebebiyle bir imtihanın bitip diğerinin başlaması lazım yoksa dünyanın dünya olma mantığı kalmazdı.Eğer zengin fakir olana yardım ederse fakirin belki o anlık bir sorununu çözmüş veya sadece belli bir kaç sorunu daha çözülmüş olurdu.Yani fakiri zengin yapsan zenginlik imtihanı olur.Orta seviyeye getirsen yine paraya ihtiyacı olur.Fakir bıraksan fakirliği imtihan olur.Kısaca imtihan hiç bitmez.Zengin olanın fakire yardım etmesi kesinlikle farz.Farz diyorum çünkü zekat farz.Toplumdaki maddi dengeyi ancak zekat ile düzeltmek mümkündür.Konumuza dönecek olursak insanlar ile muhatap olan kişinin sorunları ve imtihanı insan ile olacaktır.Bu ya eşiniz ya kardeşiniz ya anne veya babanız ya arkadaşınız yada akraba veya yakınınız olacaktır.Ben imtihan istemiyorum demek yaşamayı istememek demek bir nevi.Sorunlarımızla başa çıkma kabiliyeti bizi insan yapan değerleri katar bize.Birde aksi var tabi sorunların karşısında pes edip yılmak teslim olmak veya haram yol ile çözmeye çalışmak.Zengin olmak için çalmak dolandırmak hırsızlık veya gasp yapmakta bir çözüm gibi görünse de asli olarak bunlar soruna teslim olma,acizliğin,aptallığın,korkaklığın ifadesidir.Başarıya ulaşmak kadar nasıl ulaştığımızda önem taşır.İnsan yemek yerse karnı doyar,leş yerse de doyar.Amaç karın doyurmak ise hayvandan farkımız kalmaz.Eğer insan isek leş yerine temiz olan şeylerden yeriz.İşte bizi insan yapan bu yönümüzdür.Demek ki sorunlar ile başa çıkmakta da aynı kurallar geçerli.Amaç sorun hal olsun değil,amaç sorunu insan gibi helal yolla kimseye zarar vermeden çöze bilmek.Şimdi bu anlattıklarımı bir çok kişi biliyordur eminim buna ,ancak uygulamada malesef ki pek başarılı değiliz.aşağıdaki video sanırım daha ayrıntılı bir anlatım olacaktır

                                              
                                                       

                                                                 isteyen burdan seyrede bilir

3 Şubat 2014 Pazartesi

TANIMLAMALAR


Bir çok kavram için tanımlamalar okumuş ve aklımızda oluşan kavramlar bu tanımlar ile eş değer hale gelmiş durumda.Kavramlar ile tanımlamalar arasındaki fark alışkanlıklarımızdan dolayı anlaşılamaz hale gelmiş durumda ve bu da kavram karmaşası oluşturuyor.şimdi birde sorunu şöyle düşünelim etrafımızdaki tanımlamar ne kadar doğru?tanımlama için yaptığımız tanımlar bir araştırmanın sonucu ve araştırmayı yapan gözlemcinin gözlemlediği şeyden çıkardığı sonuç ile oluşan bir tanımlama yapıyoruz.kısaca gözlemci olan kişi yanlış bir gözlem yaptı ise çıkardığı sonuç yanlış olacak ve biz bu yanlış olan kural ile yeni şeyler bulmaya veya bu kurallar üzerinden insanları evreni ve kainatı anlamaya çalışacağız.mantıki olarak sonsuz diye bir kavram yok iken matematikte bir sonsuzluktan bahsederiz. 


∞+1= ∞

∞-1= ∞

∞/1= ∞

∞*1= ∞


gibi mantık hataları yaparız .matematik fiziki nesneleri tanımlamak için bizim verdiğimiz isimler iken ismin kendisinden ve anlattığı şeyden ziyade ifade ettiği kavram üzerinden yola çıkarak bir şeyler bulmaya çalışıyoruz.hiçbir zaman kütlesel olarak bir şeyin sonsuzluğundan bahsedemeyiz fizikte.ancak matematikte sonsuz denen bir kavram vardır.başka bir misal vereyim.

1+2+3+4+.......∞= ?


diye bir soru sorsam eminim ki sonsuz sayıda sayının toplamının sonsuz olacağını söylerdiniz ancak matematiksel olarak bu sorunun cevabı -1/12 dir.kısaca sonsuzluk diye bir kavram matematiksel olarak var olsa dahi aslında olmayan bir şey.yaratılan herşeyin bir sonu vardır.kısaca tanımlamayı yapan veyahut matematiği bulan kişiler kavramaları tanımlamak için verdikleri isimleri zaman içerisinde bizler ilerletmek adına kavram karmaşası yapmış ve olmayan tanımlamaları matematiğin içine sokmuş durumdayız.bozuk olan bu matematik düzeni ile evreni ve kainatı anlamaya çalışıyoruz.ancak yanlış olan şey ile kainatı anlamak pek tabi mümkün değildir.başka bir örnek vermek gerekirse.fizik kuralları atom altı parçacıklarda farklı işler.bir atom diğer atom ile haberleşmesini ışıktan hızlı bir şekilde yapar veyahut atom bazen dalga veya bazen katı madde gibi hareket eder.ben bazen bu durumu ses frekanslarına benzetiyorum.ses frekanslarında bizim duyma eşiğimiz vardır.en yüksek ve en alçak sesler bizim kulağımıza göredir.ama aslında daha yüksek ve daha alçak sesler mevcuttur.matematik ve fizik kurallarıda aynen böyle.bizim boyutumuzda olan matematik ve fizik bizim boyutumuz için doğru olabilir ancak evren ve kainat için aynı ölçülerin olduğunu söylemek en büyük yanlış.boyutlar değiştikçe veya kütleler büyüdükçe ve küçüldükçe fizik ve matematik kuralları değişecektir.kısaca tanımlama hatası yapılan bir dünyada yanlış tanımlar ile doğruları arıyoruz.