Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Ekim 2014 Salı

KANSAS CİTY ALDATMACASI




Aklımıza çoğu zaman gelen fikirler ve düşünceler bizi düşünmek istediğimiz şeye değilde düşünmek istemediğimiz şeylere yönlendirir.Lazım olan düşünce veya fikir sürekli değişime uğrar aklımızda ve sonuç olarak düşündüğümüz veya araştırdığımız konu yerine kendimizi bambaşka bir konuda buluruz.Lazım olmayan bu fikir ve düşünceler yapmamız gereken işleri unutturup zamanımızı ve enerjimizi çalar.Ana fikir ve hedef üzerinde düşünmek yerine aklımıza gelen bu düşünceler istek ve amaçları bile yok edebilir.Hani küçükken kulaktan kulağa oynardık ve ilk kulaktan söylenen söz son kişide bambaşka bir şekilde çıkardı.Anlatılmak istenen ile son kişinin anladığı farklı olurdu bu oyunda ve ilk kelime ile son kelime veya cümle birbirini tutmazdı.Demek istediğim ana fikir üzerine konulan kavramlar yavaş yavaş ana fikri değiştirerek başka bir şeye dönüşmesini sağlar.Önceki örnekte verdiğim gibi kulaktan kulağa oyununda herkes bir harf veya bir kelime katarak cümleyi değiştirirse kelime son kişide başka çıkacaktır.Neden bu oyunda kelime değişti diye sorarsanız insanların kelimeyi değiştirmek istemesinden zevk aldıklarını ve bunun bir oyun olduğunu bilirsiniz.

Yönlendirme hikayeleri işte böyle başlar.Size bir düşünce veya fikir verilir ve üzerinde düşünmeniz istenir.Sonra siz o şey hakkında düşünürken yavaş yavaş diğer kavramlar anlatılır ve ana fikrin varması gereken sonuçla ,sizin bulduğunuz sonuç arasında çok büyük farklılıklar oluşur.Yönlendirme hikayelerinde size bir yön anlatılarak o yöne bakmanız istenirken ,size hikayeyi anlatan adam size zarar vermek istemektedir.Konu iyi kıssalar ve öğütlerle başlar ve siz dinlediklerinizle bir şeyler yaptığınızda iyi şeyler yaptığınızı zannedersiniz.Aslında yaptıklarınız tam anlamıyla kötülüğün kendisidir.Örnek vermek gerekirse hırsızlığın kötü olduğu hakkında hepimiz aynı şeyi düşünürüz.Size hırsızlığın kötülüğünü anlatan adam siz onu dinlediğiniz sırada sizin cebinizdeki parayı çalmaktadır.Size konuyu anlatırken sizin konuya odaklanmanız ve etrafta olan bitenden haberinizin olmamasından dolayı.Sizin bu haliniz hırsızların sizden para çalmasını kolaylaştırır.Bu anlatıklarım için hırsızlık örneği yeterli olamayacaktır.Dikkattin odaklanması ve konsantrasyon esnasında neler kaybettiğiniz aslında önemli olandır.siz bir iş için konsatre olup o işi yapmak üzere eylem yaparken.Etrafınızdaki dünya ile alakanızın kesilmesi size zarar vermek isteyen insanlara bir davetiye vermenizdir.O yüzden bir işe konsantre olmadan önce gerekli tedbirleri almanız sizin faydanızadır.aşağıdaki video sanırım bazı şeyleri açıklamaya yeterli olacaktır.







                                                 

10 Ekim 2014 Cuma

AMAÇLAR VE ARAÇLAR


Yaşadığımız hayatın karmaşası içinde çoğu zaman ne yaptığımızı bilmeden ,bazen yönlendirme ile,bazen sürü psikolojisi ile,bazen çaresizlikten ,bazen korkudan,bazen ümitten amaçlar yerine araçların peşine düşüyoruz.Amacı para kazanmak olan biri para kazanmak yerine yukarıda saydığım sebebler den dolayı amacı olan parayı unutup araç olan işin kendisine takılıyor.Para kazanmaya götürecek binlerce yol var iken bir yolu amaç edinip sadece paranın buradan geleceğine inanmak belkide yaptığımız yanlışlardan sadece biri.Amacı allah rızası olan birinin araç olan ilim ,ibadet,fıkıh gibi kavramları amaç edinmesinden dolayıdır ki ,allah rızasını aramak yerine kitaplarda hüküm arıyor.İlim allah rızasını kazanmak için bir araçtır.eğer aracın kendisine takılıp kalırsak allah rızasını kazanmak şöyle dursun belki kişi allah yerine amaç edindiği şeylere tapmış olur.Örnek vermek gerekirse namazın hükümlerini bilen birisi namazda allahı düşünmek yerine fıkıh ve tefsir hükümlerini düşünse bu namaz nasıl bir namaz olur.Hadi bu yine iyi diyeceğimiz bir şey.öyle namaz kılanlar var ki namazda aklında allah dışında herşey var.Yiyeceği yemek,giyeceği elbise,gideceği yerler,yapacağı işler ve daha neler neler.Araçlar amaca ulaşmak için kullanılır.Çölde giden bir adam ihtiyacı olan vatanına gelmediği sürece çölde hangi araçla gittiğinin hiç bir önemi yoktur.Aracı uçakta olsa ,arabada olsa,devede olsa onun gideceği yer vatanı değilse nereye gittiğinin ve hangi aracı kullandığının  da hiç bir önemi yoktur.Araçlar mesafeyi kat etmek için vardır.Her aracın hedefe ulaştırma süresi farklıdır.Ama aracın süsüne ve ihtişamına takılıp araçla ilgilenip gideceği yeri unutan kişi açlıktan ve susuzluktan ölecektir.Hepimiz allah rızasını istediğimizi söylüyoruz.Allahı kendimizden razı etmek için uğraşıyoruz.ama bağlandığımız sebebler bizlerin gözlerini kör etti.Yemek yiyen kişiye sorsak neden yemek yedin diye,karnım açıktığı için yiyorum der.Nerde allah için yemek yemek ,nerde kaldı allah rızasını aramak,yemek karın doyurmak için mi yoksa allah rızası için mi yenir?Yapılan tüm işlere bu gözle bakmak lazım,neden yaşıyoruz, amacımız ne ,ne yapıyoruz?İlimin buradaki amacı yapılan işlerde allahın nelerden razı, nelerden razı olmadığını anlatmak içindir.Hükümlerin kendisine takılıp allahı unutmak ,hayır yapayım derken şer işlemenin ta kendisidir.Ameller niyetlere göredir diye olan meşhur hadisi bilmeyeniniz yoktur sanırım,Niyeti allah rızası olmayanın ameli ne fayda verebilir ki? Amelin kendisi allaha yaklaştırsa idi,namaz kılan herkesin veya namaz kılan kafirin de cennete gitmesi gerekirdi.Araçları hedefe gitmek için kullanmalıyız araçları amaç edinmek allah yerine puta tapmaya benzer.Konu uzun ve söylenecek çok şey var.Ancak konunun özünü anladı iseniz sözü uzatmaya gerek yok.Hani bir söz vardır arife tarif gerekmez diye sanırım konunun özü bu.

9 Ekim 2014 Perşembe

PLASEBO VE NOSEBO ETKİLERİ





Bu yazımda fikriyatın beden üzerindeki etkilerinden biraz bahsedeğim.yazı alıntıdır ve bir doktorun araştırmasıdır.

Plasebo, hastalığı tedavi edecek herhangi bir etkinliği olmayan maddelerin veya nedensiz girişimlerin, hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine neden olan etkilere verilen isim. Plasebo kelimesinin kökeni 14. yüzyıla dayanıyor. Kelime, anlam olarak latince “Sizi hoşnut edeceğim.” anlamına geliyor.
Plasebo etkileri tam olaran anlaşılamasa da binlerce yıl boyunca gerek doktorlar gerek daha eski tarihlerdeki sağaltıcılar, şamanlar, hatta üfürükçüler tarafından kullanılmış. Tarih boyunca, özellikle ağrı tedavisi üzerine yapılmış pek çok plasebo denemesi kayda geçirilerek günümüze ulaşmış. Bunlar arasında belki de en çarpıcılarından biri Amerikalı bir anestezi uzmanı olan Henry Beecher’ın çalışmaları. İkinci Dünya Savaşı sırasında cephede cerrahlık yapan Beecher, morfin stokları tükenince ameliyat ettiği hastalara morfin yerine morfin olduğunu ima ederek tuzlu su enjeksiyonları vermiş ve hayretle hastalarının ağrılarının azaldığını görmüş! Benzer şekilde, yanında anestezi ilacı olmadığından hastaları damarlarından su verip, anestezi yaptığına ikna eden ve ciddi ameliyatları bu şekilde yapmış hekimler bile mevcut. İlerleyen yıllarda yapılan benzer çalışmalarda birbirinden güçlü plasebo etkileri gözlendi: Depresyon hastalarına, ilaç görünümlü plasebo hapları antidepresan olduğu söylenerek verildiğinde, şikayetlerinde %50’ye varan azalma gözlendi, plasebo migren hapları, migren hastalarında %40 etkili oldu, hatta iktidarsız erkeklere verilen plasebo ereksiyon tabletlerini kullanan hastaların %25’i şikayetlerinin geçtiğini beyan ettiler. 
Beklenti, endişe hafifletme mekanizmaları, beyindeki ödül devrelerinin çalışması, sosyal öğrenme, genetik ve kişilik özellikleri gibi farklı etkiler, gerek beyindeki nörokimyasal mekanizmaları tetikleyerek, gerek hastalarda algı değişikliğine neden olarak plasebo etkilerinin ortaya çıkmasına neden oluyorlar.
Plasebo etkilerini tetikleyen faktörlerin en başında beklenti geliyor. Hastalar kendilerine verilen ilaç ve uygulamalar nedeniyle iyileşme beklentisine kapılıyorlar. Tedaviyi uygulayan doktorun, tedavinin işe yaradığına yönelik telkini, hastanın verilen ilaçın çok etkili olduğunu düşünmesi semptomplarının psikolojik, hatta kısmen fizyolojik olarak da gerilemesine neden olabiliyor. Beyaz önlük giymiş, otoriter ve ilgili bir hekimin “şimdi size çok güçlü bir ilaç vereceğim, birkaç güne bir şeyiniz kalmaz” telkini ile plasebo alan hastalar, tedavi seansının ardından kendilerini daha iyi hissetiklerini beyan ediyorlar. endojen opoioid sistem ve endocannabinod sistem insanlarda bulunan doğal ödül mekanizmalarını uyaranlar sonucunda nucleus accumbens denen beyin bölgesinin uyarılması ve bunun sonucunda da dopamin maddesi salgılanmasına neden oluyor. Plasebo uygulanması sonucunda da aynı ödül mekanizmaları tetikleniyor. Uygulanan tedavi ile daha iyi olacağı beklentisine giren hastada, bu beklenti dopamin artışına neden oluyor ve artan dopamin hastanın kendini daha iyi hissetmesini, ağrılarının hafiflemesini, şikayetlerinin geçmesini sağlıyor. Öğrenme ve özellikle şartlı öğrenme de plasebo etkilerinin ortaya çıkmasında önemli. Bir hastaya ilk olarak plasebo uyguladığınızda, o hastada gözlenen plasebo etkisi çok güçlü olmuyor. Ancak hastaya önce etkin bir tedavi uygular ve daha sonra bu tedaviyi hasta fark etmeden plasebo ile değiştiriseniz o zaman plasebo etkisinin çok daha arttığı gözlenebiliyor. Örneğin, ağrı tedavisi için yapılan bir çalışmada hastalara Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günü morfin verilip, Cuma günü morfin yerine su enjekte edildiğinde hastalarda sanki morfin almışçasına ağrıların azaldığı gözlenmiş. İlaçların rengi kadar ne şekilde paketlendiği, hangi formda hazırlandığı da plasebo etkilerinin gücünü etkiliyor. 1970’te yapılan bir çalışmada, gene bir endişe giderici olan klordiyazepoksitin kapsül formunun, tablet formuna göre daha etkili olduğu bulunmuş. Her ne kadar iki ilacın içindeki aktif madde ve emilim hızı aynı da olsa, kapsül alan hastalar daha çok iyileştiklerini beyan etmişler. Hastaya yapılan girişim ne kadar acılı ve ciddi ise, plasebo yanıtı da o kadar kuvvetli oluyor. Hastalandığında illa iğne yapılmasını isteyen, iğne yapılmadan hap kullanırlarsa ağrılarının bir türlü geçmediğini söyleyen kişileri, yakın çevrenizde de gözlemiş olabilirsiniz. Dan Ariely, 2008 yılında yaptığı bir deneyde, gönüllülere elektrik şoku vererek canlarının yanmasını sağlamış. Daha sonra aslında C vitamininden ibaret olan plasebo haplarını iki gruba ayırdığı hastalara dağıtmış. Birinci gruba, tabletlerin tanesinin 2,5 dolar olduğunu, diğer gruba ise tanesinin 10 sent olduğunu söylemiş. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi: 2,5 dolarlık tableti alan hastalar aldıkları ilacın etkinliğinin daha yüksek olduğunu ve ağrıyı daha iyi tedavi ettiğini söylemişler. her ne kadar plasebo etkileri gözlemlenebilen hatta günümüzde kısmen de olsa nörokimyasal olarak ölçülebilen etkiler olmasına rağmen, hastaların plasebo kullanmaları sonucunda ilaca verdikleri yanıt, gerçekten etkin madde içeren ilaçlara verdikleri yanıttan epey farklı. Yapılan pek çok sayıdaki çalışmada, plasebo uygulaması sonrasında gözlemlenen iyileşmenin genelde subjektif olduğu, ve bu iyileşme halinin de etkin maddeyle tedavi edilen hastalara göre çok daha kısa sürdüğü saptanmış. 39 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada, astım hastası olan ve nefes darlığı çeken bir grup hastaya, albuterol denen sprey formunda bir astım ilacı, içeriğinde etkin madde olmayan plasebo bir sprey ve sahte akupunktur tedavisi uygulanmış. Deneyde hastalara birer hafta arayla bu tedavi yöntemleri karışık sırayla uygulanmış. Her bir uygulama öncesi hastaların FEV1 değerleri not edilmiş, uygulama sonunda bu ölçüm tekrarlanmış. Ayrıca her uygulama sonrası hastalara uygulanan yöntemden ne kadar fayda sağladıklarını soran bir de anket yapılmış. Böylece deneyi düzenleyen araştırmacılar her bir hasta için uygulanan yöntemin hem ölçülebilir objektif etkilerini, hem de hasta tarafından algılanan subjektif etkilerini kaydetmiş ve sonra bunları karşılaştırmışlar.Çıkan sonuçlar gerçekten şaşırtıcı: Her bir tedaviden sonra hastalar, şikayetlerindeki iyileşmenin albuterol (astım ilacı), plasebo sprey ve gene bir plasebo olan akupunktur tedavisinden sonra hemen hemen aynı oranda olduğunu beyan etmişler. Yani hastalar, her üç yöntemin de nefes alışlarına iyi geldiği kanaatinde. Ancak karşılaştırılan FEV1 değerleri aynı şeyi söylemiyor. Her üç yöntemden önceki ve sonraki FEV1 değeri değişimine baktığımızda, albuterol uygulanan hastaların FEV1 değerlerinde %20 gibi anlamlı bir artış olmasına rağmen, plasebo sprey veya akupunktur uygulanan hastaların FEV1 değerindeki iyileşme hiçbir uygulamaya tabi tutulmayan hastalara göre farklılık göstermemiş.Yani, plasebo ve akupunktur uygulanan hastalar akciğer fonksiyonlarında iyileşme olmadığı halde kendilerini daha iyi hissettiklerini beyan etmişler.
Bu ve benzeri çalışmalar, plasebo uygulamalarının aslında hastalığın kendisini tedavi etmektense, hastalıkla ilgili semptomları kısmen ve geçici olarak hafiflettiği veya hastanın bu semptomları algılayışını değiştirdiklerini gösteriyor. Bu nedenle, plasebo içeren tedavi yöntemleri, hastaların gerçek anlamda tedavi edilmesini sağlamaktan uzak. Kısmen, hastalara anlık bir iyileşme sağlama dışında pek bir iyileştirici etkileri yok.Plasebonun olumlu etkilerinin aksine,  bazen etkisiz madde alımını takiben olumsuz etkiler de gözlenebiliyor. Nosebo etkileri denen bu fenomen, uygulanan etkinliği olmayan tedavi yönteminin ardından gerçek ilaçtan beklenen yan etkilerin gözlemlenmesi durumuna verilen isim. Eğer herhangi bir ilacı alırken hiç bir yan etki deneyimlemediğiniz halde günün birinde prospektüsünü okuyup orada görülen yan etkilerde kaşıntı ve mide bulantısı yaptığını gördükten sonra tüm gününüz kaşınarak ve kusmamaya çalışarak geçtiyse siz de nosebo etkisiyle tanışmış olmalısınız.

Sanırım konuyu anladınız.

ENTROPİ 2. BÖLÜM



 Entropi  yüksek faydası  olan bir fikrin daha alt seviyelere indikçe daha az anlaşıldığı anlamına geliyor. Tedavi sürecini anlatmak isteyen doktor bunu anlatıkça bunu dinleyen kişi bir başka kişiye aynı şekilde anlatamayacağından fikir her anlatımda bir şeyler kaybediyor.Güneşin kütlesini zaman içerisinde kaybetmesi gibi fikirlerde güneş misali zaman içinde ana fikriyatını kaybediyor.En son hali ile ilk hali arasında çok farklar bulunuyor.Örneğin tıp ilmi insanların hastalıklarını tedavi etmek için geliştirilmiş bir yöntem iken zaman içerisinde tıp ilmi insanları hasta etmek için yanlış işlerde kullanılmış.Salgın hastalıkların yayılmasında tıp ilminden faydalanılmış.Entropiyi şöylede tanımlamak mümkün .Başlangıcı iyi olan bir şeyin zaman içinde kötüye doğru gitmesi.Açıklamak gerekirse bir savaşta insanlar vatan kurmak ve nesillerini savunmak için savaşırlar.Sonra kurulan devlet gelen idareciler ile beraber onların hırs ve arzuları sebebi ile değişir ve insanlar bu topraklarda yaşamaktan ve yaşadıkları insanlardan uzaklaşmaya ve düşman olmaya başlarlar.Bir sonraki aşama düşmanlık sebebi ile bulunduğu toplumu ve ülkeyi yıkmaya ve yeniden inşaa etme çabasıdır.Başlangıçta düşmana karşı savaşan insanlar zaman içinde kendilerine karşı savaşmaya başlarlar.Başlangıcı rahat yaşayalım ve nesillerimiz rahat yaşasınlar denilen süreç zaman içerisinde ülkeyi yok etmeye dönüşür.Hemen hemen her toplum yaşamıştır bunu.yani toplumların savaşta kaybetmelerindeki asıl mantık bir fikriyat etrafında buluşamamalarıdır.Bu sebebten fikir ayrılığı kuvvet ayrılığını ve kuvvet ayrılığı parçalanmayı doğurur.Toplumlarıda zaten fikriyatlar yıkar.Entropi yasası fikriyatta, küçükken oynadığımız kulaktan kulağa örneğindeki gibi yayılır.Siz bir şey söylersiniz yanınızdaki o sözü biraz değiştir,bir sonraki biraz değiştirir ve böyle böyle son kulaktan çıkan söz ,ilk söz ile alakası olmayan bir şey olarak çıkar.İlk başlangıcı iyi olan bir fikriyat zaman içerisinde insanlardan nakledile nakledile insanların yorumu ile birlikte değişime uğrar.Bu değişim sonucunda ilk söz ile son söz taban tabana zıt olarak karşımıza çıkar.Zaten eğer kötülük kavramını inceleyecek olursak kötülük dediğimiz şey iyiliğin değişmiş halidir.Evlenmek helal iken zinanın haram oluşu gibi.İkisindede yapılan iş aynıdır ancak yöntemler farklıdır.Zinanın ortaya çıkışı için insanların evlenmeyi bilmeleri gerekir.Burada akla şöyle bir soru gelebilir.peki kötülük zaman içerisinde enropiye uğrar mı.Pek tabi ki uğrar ve diğer tüm kötü olan şeyler gibi değerini yitirir ve insanlar o işi yapmaktan vazgeçerler.Bir toplumda zina normal bir hale gelip yaygınlaşırşa ,bir müddet sonra o toplum zinadan uzaklaşmaya çalışır ne evlenmek isterler nede zina etmek isterler.Çünkü zaman içerisinde alınabilecek tüm zevkler alındığından zevk vermez olur.Tabi anlattığım insanın ömrünün uzunluğu ile de alakadar ve zaman kavramını göz ardı etmemek lazım kısa hayat yaşayan insanlar için zina hep çekici olmuştur.Anlattıklarım uzun yaşamak ve zaman içinde entropiye uğramak ile alakadar.Çünkü enropi zaman ile ilişkilidir.zamanın olmadığı bir yerde entropi den bahsetmek pek tabi ki mümkün değildir.Kısaca entropi fikriyatı zaman içinde değiştirip ilk güzel faydalı halinden alıp onu faydasız ve işe yaramaz bir hale getirmesidir.Bundan kaçış mümkün değildir.her fikir ne olursa olsun zaman içerisinde değişmeye ve yararsızlaşmaya doğru gider.Zaman maddeyi faydasız hale götürdüğü gibi fikriyatı da faydasız hale götürür.